19.11.2025
19 Kasım, sağlık emekçilerinin ve kadınların yaşam hakkının korunamadığı
ülkemizde, giderek derinleşen şiddet sarmalının en ağır biçimlerinden birini
yeniden hatırladığımız acı bir gün. Bugün hem Samsun’da sekreterini eski eşinin
şiddetinden korumaya çalışırken katledilen meslektaşımız Dr. Aynur
Dağdemir’in bizden koparılışının 10. yıl dönümü hem de sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet ve kadına yönelik şiddette yitirdiklerimizi andığımız ve şiddete
karşı hep beraber sesimizi yükselttiğimiz bir gün.
Her geçen gün yaşamın her alanında yükselen şiddet dalgası normalleşirken,
sağlık çalışanlarının, özellikle de kadınların güvensiz çalışma alanlarında maruz
kaldıkları şiddet her geçen yıl artarak daha görünür hale geliyor. Ancak tüm
yitirdiklerimize rağmen hala etkili önlemler alınmıyor, her yıl yeni kayıplar,
acılar yaşıyoruz.
Alanya’da Dr. Melek Bağçe, Nizip’te Dr. Feray Balkan, İstanbul’da Hemşire
Sibel Kavılı, Eskişehir’de Hemşire Tuğba Koç, Mersin’de Hemşire Ayfer Kaya,
Denizli’de Hemşire Hülya Tortop, Bursa’da Diş Hekimi Yasemin Uludağ Çetin,
Adana’da Hemşire Saniye Arslan ve Ebe Ayşe Merve Sağ… Hepsi boşanma
veya ayrılık süreçlerinde erkek şiddetiyle yaşamdan koparıldı. Onları
unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, sadece sağlık sisteminin sağlık personelini
yalnızlaştırarak korunaksız bırakması sonucu değil; kadınlara yönelik toplumsal
şiddetin, eşitsizliğin ve değersizleştirmenin bir yansıması olarak da karşımıza
çıkıyor. Şiddet artık kadınları ıssız sokaklarda değil, en güvenli olması gereken
alanlarda bile kolayca buluyor. Kadınların evinde, işyerinde ve sokaklarda şiddet
tehdidi altında yaşadığı bir ülkede, sağlık alanının da güvenli olmasını beklemek
giderek imkânsız hale geliyor. Kadınları yoksullaştıran, güvencesizleştiren ve
aile içine hapsetmeyi hedefleyen; eşitsizlikleri derinleştirip değersizleştiren
politikalar, onları hem evde hem işte hem de kamusal alanda sistematik şiddet
riskiyle sürekli karşı karşıya bırakıyor.
Giderek yaygınlaşan şiddet dilinin, cezasızlığın, üzeri örtülen şiddet verilerinin,
alınan siyasi kararların ve uygulanması hedeflenen yeni politikaların da sürekli
yükselen toplumsal şiddeti daha da besleyeceğini görüyoruz.
2025’i “Aile Yılı” ilan ederek, nüfus politikalarını gündeme alarak, medeni
haklar, nafaka ve miras haklarını tartışmaya açarak kadın bedeni üzerinde
tahakküm kurmaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyen, kadını sadece “aile içinde”
tanımlayan iktidar politikaları, eşitsizlikleri derinleştirerek kadına yönelik
şiddetin hem görünmez hale gelmesine hem de artmasına ve meşrulaşmasına
zemin hazırlıyor.
Son dönemde hazırlanan 11. Yargı Paketi, LGBTİ+’ların görünmez kılınması,
haklarının geriletilmesi ve varoluşlarının kriminalize edilmesi yönünde
düzenlemeler içeriyordu. Her ne kadar kadınlar ve LGBTİ+’ların mücadelesi
sonucunda bu düzenlemeler geri çekilmiş olsa da toplumun bir kesimini hedef
alan politikalar devam ediyor. Bu adımlar, şiddetin meşrulaştırılmasına ve
ayrımcılığın normalleşmesine zemin hazırlıyor. Böylece LGBTİ+’lara yönelik
nefret iklimi büyürken, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddet tüm alanlarda
daha da derinleşiyor.
Bizler, 19 Kasım’da meslektaşımız Dr. Aynur Dağdemir’i anarken şunu
hatırlatmak istiyoruz: Şiddetin sağlıkta, evde, sokakta, siyasette ve medyada
normalleştirildiği bu dönemde, şiddetin her türüne karşı ses çıkarmak,
dayanışmayı büyütmek ve kadına karşı şiddeti önleyici politikaların hayata
geçirilmesini ısrarla talep etmek zorundayız.
Bu nedenle, yaklaşan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde
tüm kadın örgütleriyle herkesi; kadınlara, LGBTİ+’lara, sağlık emekçilerine,
çocuklara, doğaya, hayvanlara ve tüm topluma yönelen bu şiddet düzenine karşı
hep birlikte, daha güçlü bir şekilde ve gür bir sesle yan yana gelmeye, mücadele
etmeye çağırıyoruz.
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Gaziantep-Kilis Tabip Odası
