“HÜKÜMETE BAĞLI ÜNİVERSİTE VE BİLİM ENSTİTÜSÜ OLMAZ”

Hükümet, bugünlerde mecliste görüşülen bir yasa tasarısı ile kendi denetimi altında, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) ve Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi kurmaya çalışıyor. Siyasi irade, bu yolla, hem sağlık alanındaki araştırma-geliştirme çalışmalarını, hem de sağlık yüksek öğretimini kendisine bağlıyor, özerkliğini yok ediyor, ticarileştiriyor. Yıllardır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı temel sağlık parametrelerimizde hiçbir göreli iyileşme sağlayamamışken, kamunun sağlık harcamalarının giderek daha çok artmasına yol açmıştır. Hükümet bunun sürdürülemez olduğunu, kamu sağlık harcamalarındaki artışın cari açık için ciddi tehlike oluşturduğunu uzun süredir görmektedir. Ne var ki bu tasarı ile sözüm ona çözüm olarak dayattığı yöntem bu tehlikeyi bahane edip sağlığı daha fazla ticarileştirmektir. TÜSEB bünyesinde kurulacak 6 enstitüden biri Kanser Enstitüsü’dür. Bunun en önemli gerekçesi olarak kanser sıklığının ve dolayısıyla kanser tedavisinin maliyetinin artması ileri sürülmektedir. Siyasi irade halkın kanser korkusunun ardına sığınarak, araştırma-geliştirme faaliyetlerini kendi denetimine almayı, buradan kendine ve yandaşlarına rant çıkarmayı planlamaktadır. Ülkemiz gerçekten de bilimsel araştırmalar bakımından gelişmiş ülkelerin çok gerisindedir. TÜSEB’in amaçları arasında gösterilen ulusal kaynaklarla ilaç ve tıbbi cihaz geliştirmek kuşkusuz hem halk sağlığı hem de sağlık harcamalarımız açısından çok doğru bir hedeftir. Ancak araştırma-geliştirme faaliyetleri gerçek anlamda özgür, idari açıdan özerk ortamlar ister. Bu ortamların üniversitelerde yaratılması pekala mümkündür. Oysa bu yasa ile üniversiteler daha etkisiz hale gelecek, bilim denetim altına girecek, bilimsel üretim esas olarak kar elde etmeye yarayan bir etkinlik haline gelecektir. Özel bütçeli, özel hukuk hükümlerine tabi, şirketleşmeyi teşvik eden yapısı ile TÜSEB, niyetin tam da bu olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu tasarı bilimsel çalışmanın ticari değere dönüştürülmesinin tasarısıdır. Ar-Ge adı altında, uygun bulduğuna şirket kurdurmanın, uygun bulduğuna geri ödemesiz destek ve hibe vermenin tasarısıdır. TÜSEB sözde özerk, özde tamamen hükümete bağlıdır. Yönetim Kurulu’nun Başkanı bizzat Sağlık Bakanı’dır. Yönetim Kurulu ve Yüksek Danışma Kurulu üyeleri çok büyük ölçüde hükümet tarafından atanmaktadır. Hükümet bu tasarı ile bilimi avucunun içine almaktadır. TÜSEB’in idari yapısı antidemokratiktir. TÜSEB Başkanı aşırı geniş yetkilerle donatılmıştır. Tek başına 1 milyon TL’lik kamu parasını harcamaya karar verebilecektir, bu çok kaygı vericidir. TÜSEB haksız rekabet için önü açılan, mali olarak kayırılan bir kuruluştur. Kar elde edecek, ama vergilerden muaf olacaktır. Ar-Ge için gerekli her türlü bilgiyi herkesten isteyebilecek, bütün kurumlar bu bilgileri vermekle yükümlü olacaktır. Kişisel bilgilerin gizliliği ilkesi unutuluvermiştir. TÜSEB bünyesindeki enstitülerden biri Türkiye Sağlık Hizmetleri Kalite ve Akreditasyon Enstitüsü’dür. Bunun tercümesi şudur: Sağlık Bakanlığı kendi hastanelerini kendisi akredite edecektir. Kendini akreditasyon kavramı literatüre girmek üzeredir. TÜSEB bilimselliği tartışılır yöntemlerin tıpta kullanılmasını yasal hale getirmektedir. TÜSEB bünyesindeki Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü ile hastalarımız bilimsel etkinliği kanıtlanmış yöntemlerden devlet eliyle uzaklaştırılmış olacaktır.. “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” kuracaklarını söylüyorlar, biz ona “Sağlık Bakanlığı Üniversitesi” diyeceğiz. Yasa torbasında tıp fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi ve sağlık bilimleri enstitüsünden oluşan “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” kurulması da öngörülmektedir. Yöneticilerimizin evrensel üniversite kavramına çok yabancı olduğu bir kez daha açığa çıkmıştır. Üniversitenin bağımsızlığı, akademik özgürlük, idari özerklik,… bunlar hükümetten ne kadar uzaktır? Öngörülen üniversite mütevelli heyet tarafından yönetilecektir. Mütevelli heyet pek tanıdıktır: Sağlık Bakanı, Müsteşar, Rektör, Bakanın seçeceği bir üye ve YÖK’ün seçeceği bir profesör. Denetim neredeyse tamamen siyasilerde, dolayısıyla bilim yapılabilir mi bilinmez, o halde bu üniversiteye “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” değil “Sağlık Bakanlığı Üniversitesi” demek çok daha fazla yakışacaktır. Sağlık Bakanlığı’nın üniversite kurması ne hakkıdır, ne de görevi! Bu durum Anayasa’nın yüksek öğrenimi düzenleyen 130. ve 131. maddelerine aykırıdır. Anayasa’yı yine hiçe sayılmaktadır. İstanbul’a bu boyutta bir tıp fakültesi gerekli de değildir. Ülkemizde nüfus başına düşen tıp fakültesi sayısı Avrupa ve OECD ülkelerinden kat be kat fazladır. Ülke kaynaklarının böyle gereksiz harcamalarla israf edileceğine, alt yapı ve akademik kadro sorunlarıyla boğuşan mevcut tıp fakültelerimizin, sözde değil özde kamuya ait olan fakültelerimizin yararına kullanmalıdır. Saygılarımızla.